Nefret tezahürleri farklılıklar gösteren ve genellikle fiili şiddet olarak eylemlerde görülen ve kökeni kendi kişisel geçmişimizde bulunabilecek bir insan duygusudur. Genellikle yönelen nesneyi tahrip etmeye ve mevcut iyi halini bozmaya yöneliktir. Özellik olarak güçlüden zayıfa yöneliktir.
Kişisel tarihimizdeki şiddet aynı zamanda kültürde ve insanlık tarihinde farklı olgularda gözlenebilir. İnsanlık tarihinde savaşlar, sömürülüler, köleleştirme, soykırımlar olarak kendini gösterirken kişisel tarihimizde fiziksel çocukluktan itibaren baskılanma, korkutulma, fiili şiddet, denetlenme olarak duygusal ve fiziksel biçimde kendini göstermektedir.
Kadın, erkek ya da çocuk olsun hiçbir canlı ona zarar verebilme kapasitesi olan daha güçlü bir canlı karşısında kendini savunamaz. Ancak bu kural biz insan medeniyeti içinde farklılık arz etmektedir. Algısal ve içgüdüsel olarak şiddet karşısında savunma ya da kaçınma eğilimleri gösteririz. Ve nasıl kaçınacağımızı ya da savunacağımızı bilmek bize kısmi bir güvenlik duygusu verecektir. Benim önerim ise bu alanda yeni bir bilişsel özelliğimizi devreye sokmak olacaktır. Öfke ve nefret duygusunun eyleme dökülmüş hali olan fiili saldırganlık karşısında zor olsa da bu kişi ve grupları anlamak ve saldırganlığın hangi koşullar altında ortaya çıktığını kavrayıp altında yatan duyguların sözel olarak konuşulmasını sağlamak. Aslında kültürümüzde çok önemli olan dertleşmek.
Dertleşmenin yaşamsal önemini vurgulamama izin veririz. Saldırganlık genellikle engellendiğinde, yetersiz , çaresiz vs gibi baş edemeyeceği duygular yaşadığında ortaya çıkmaktadır. Şunu vurgulamak isterim hiçbir koşul altında saldırganlık ve şiddet meşru değildir. Ama anlamak belki bize bu durumlar karşısında soğukkanlı müdahale yeteneği kazandırabilir. Şunu keşfettik karşımdaki öfkeli baş edemeyeceği duygular yaşıyor ve bu duygular fiili saldırı ile anlatıyor. Kısaca karşımdaki insan duygusal sorunlar yaşıyor ve yaşatıyor. Konuşmak ve sorunların ifadesi duygu yükünü boşaltacaktır. Unutmayın konuşursanız dinler bağırırsanız duyarlar.
Kendimi fiili olarak savunamayacak durumdayım o zaman en akıllıca yol bu çaresizlik karşısında öncelikle öfke ile tepki vermemek olacaktır. Yani duygusal olarak karşımdaki insanın duygusu ile ona karşılık vermemeliyim bu ortada ki öfke duygusunu arttıracak ve çatışmayı besleyecektir. Öncelikle bu durumlar karşısında duygularımı yönetmeyi öğreneceğim. Duygularımı yönetebilmek bana güvenlik duygusu verecektir çünkü bunu yapabildiğimde çatışmanın tarafı olmayacağım ve duygusal yoğunluk azalacak. Bu noktada öfkeli karşısında artık daha sakin kalabiliyorum. Şimdi sürekli ise eğer olan bu durumlar karşısında çözüm arayacağım. Bunlar ekonomik ve kültürel olarak kısıtlayıcı olsa tibbi ya da psikolojik destekler olmak zorundadır. Karşımızdakini değiştirebilmemiz çok çok zor iken kendi duygu durumumuzu yeniden düzenleyebilme kapasitemiz mevcuttur. Bu noktada öfkeli karşısında paniğe kapılmadan soğukkanlı kalabilme kapasitem bana tahrik etmeden duygunun azaltılmasını dolayısıyla fiili saldırıya geçilmesinin önüne geçilebilmesini ve duygu durum uygun olduğunda yardım konusunda konuşulabilmesi imkanını verecektir. Kurban durumunda sürekli kalıyor olmak aynı zamanda karşının da sürekli saldırgan ve öfkeli bir duygu tonu içinde kalması demektir. Bu noktada suçlama olarak ifade bulan karşı saldırı , durumu daha da içinden çıkılamaz hale getirecektir. Karşımızdaki öfkeli de aynı duygu durumdadır ve bizi de aynı duygu duruma geçmeye zorlar. Burada amacımız öfkeliyi kendi daha sakin olan duygu durumumuza çekmektir. Bunu tıpkı çocuğun öfkesini sakinleştirirken kullanılan dil ve duygu gibi düşünebiliriz. Evet neden bunu yapmak zorundayız? Çünkü fiziksel olarak şiddet eğilimli biri karşısında kendimizi fiziksel olarak koruma imkanımız olmayabilir ama bunu duygularımızı yeniden düzenleyerek öfkenin fiili saldırıya dönüşmesini engelleyebiliriz.
Şiddetin hiçbir türü kabul edilmez ve insanlık onuruna yakışmaz. Şiddet aile içinden başlayarak her zaman şiddeti doğurur. Bu noktada bu gibi durumların nasıl ortaya çıktığını gözlemleyip aldığımız duygusal durumlar ile karşıyı duygularını eylemek yerine söylemeye itmekle kat edilecek mesafe bize eskiye nazaran daha güvenli bir ortam sunacaktır.
AİLE DANIŞMANI
SİNAN ÖZTÜRK
No responses yet